30 Nis 2008

ben bağrımı toprak sandım, taş imiş; meğer taşa tohum ekilmez imiş

eski libas gibi aşıkın gönlü
söküldükten sonra dikilmez imiş
güzel sever isen gerdanı benli
her güzelin kahrı çekilmez imiş

bülbül daldan dala yapıyor sekiş
o sebepten gülle ediyor çekiş
askın iğnesiyle dikilen dikiş
kıyamete kadar sökülmez imiş

sevdiğim değildin böylece ezel
askınım bağına düşürdün gazel
ibrişimden nazik saydığım güzel
meğer pulat gibi bükülmez imiş

seyrani'nin gözü gamla yaş imiş
benim derdim her dertlere bas imiş
ben bağrımı toprak sandım,
taş imiş meğer taşa tohum ekilmez imiş
Yazı Müziği: [ Eski Libas Gibi - Muharrem Temiz ]

King Kull

Tufan öncesi çağın tek bilinen hükümdarı hem ruh, hem beden olarak görkemli, başarılı ve düşünceli gibi özelliklere sahip fatih kull'du. valusia efsanevi krallığını bizzat kazandı. bu olay kimmeryalı conan'ın hiborya çağından tam sekiz bin yıl öncesine ratlıyordu. atlantis'li olan kull gençliğinde maymun gibi ağaçlarda amaçsız bir biçimde dolaştı. kaptan vadisinden bir ailece evlat edildi. ve o kabileye ait klana kabul edildi.gençlık yılları kısa zamanda mızrak atma ve güneşte başarılarıyla doldu. ama yerinde durmayan kull'un aklı hayalciliği ve serüven arzuları içinde karmakarışıktı. saygısız olması, sorgulayıcı olması ve hep araştırma peşinde koşması, belkide öksüz ve kendi kökeni hakkındaki bilgisizliğinden kaynaklanıyordu.gizem ve esrarın peşindeydi.kull'a çocukluğundan, itibaren kan dökme isteklisi korkulan bir dövüşçü olan kaplan toteminin ruhu aşılanmıştı, altın tacıyla onurlu krallıkların kendi egemenliğinde olmasını düşlerdi. uygarlıkların çekiciliğiyle büyülenmiş bir hayalciydi.bu nedenle ar yada geç bağımsız kull, klan üyelerinin bağnazlıkları ve gelenekleriyle çatışmaya girecekti.

gerçekten bir gün kendi kabileleri dışından işkence gören bir kızı kurtaramadı ve onu hançerle çabuk ve merhametli bir ölüm sundu.bu kull'un ilk aşkıydı.bu yüzden zalim eğlencelerinden mağrum ettiği kabile üyelerinden kaçmak zorunda kaldı. kull sonraki yaşamında olasılıkla bu acılı olay yüzünden kadınların gönüllerini alabilmek için hep ince ve sevecen davrandı. her nedenin ötesinde çekingen bir aşık rolü oynadı. atlantisten denize olan çıkışı sırasında lemuria'lı korsanlarca yakalanıp forsa olarak küreğe zincirlendi.iki sıkıcı yıldan sonra iki sarhoş muhafızın hakkından gelip güverteden denize dalarak valusia sahillerin dek yüzdü.burada ülke tepelerindeki bir çeteye katıldı, yakalanıp harikalar diyarının zindanlarına kapatıldı. olağanüstü fizik gücüyle tanınınca, yetkililer onu bir gece sansasyon amaçlı halkın sevgisi haline kral borna'nın arenalarında gladyatör olmaya mahkum ettiler.vasulia'lı bir soylu olan kont morom bora ballin ganç adamın ruhundaki soyluluğu kavradı ve ona özgürlüğünü verdi. sonuç olarak kull orduya katılmakla görevlendirildi. kull'un doğal liderlik yeteneğinin kendini göstermesi uzun sürmedi,hızla kralın kişisel korumalarının komutanlığına yükseldi. o andan sonra kendini istemiyerekte olsa kendisini kral borna'yı öldürecek kapanın içinde buldu.kull'un herzaman düşünü kurduğu topaz taht'ın geçebilirdi. kral borna'yla yaptığı ölümüne düello sırasında sağ yanağına bir yara aldı.bu yara izi ki, tahtı zorla aldığının ve onu zorla elinde tutmak zorunda kalacağının bir simgesiydi.kısa zamanda valusia adına kral kull pek çok zafer kazandı.kazandığı bu zaferlerden birinin dönüşünde yapılan resmi geçit sırasında, pict elçisi mızraklı bruelin yardımıyla yaşlı ırktan yılan adamların bir komplosundan kurtuldu.onları birçok bozgunun ilki olarak yenilgiye uğrattı ve sürdü.thulsa-doom'un büyücüleri tarafından bir süre tahtan indirildi. kull bu süre içinde bir takım serüvenler yaşadı. sonunda atlantisli bir daha gitmemek üzere harikalar kentine geri döndü ve tahtı geri aldı.
ihtiyar meclis üyesi tu, mızrakçı bruile, bir zamanlar ona karşı çıkmış saz oranı ridonko, sağ kolu morom kontu bora ballin, filozof köle kuthalos, pict'li kadim dostu ka-nu ile valusia'ya altın çağını yaşattı.onurlu kral zamanını valusia'nın savunmasını, sınırlarını genişletmesi ve gerçeklerin son bilmecesininde yanıtlanması arayışı içinde, amansız bir bilgi arayışına girişti.



Yazı Müziği:

Anubis

Anubis, Eski Mısır mitolojisine göre, Nephthys ve Seth'in (bazı efsanelere göre Osiris ve Isis'in) oğludur. Çakalların mezarlar etrafında dolaşması nedeniyle çakal başlı Anubis ölümle beraber anılır. Ölen Osiris'i mumyaladığı için mumyalama tanrısı olmuştur. Görevi tüm ölüleri korumak ve yüceltmektir. Bu yüzden mumyalamayla görevli kişiler Anubis maskesi takarlar. Ölen kişi diğer dünyada yargılanırken Anubis ona yardım eder. Anubis diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. Anubis tanrılar arasında en korkutucu olanıdır Ölüleri tekrar hayata döndürme gibi bir özelliği de olduğu sanılmaktadır. Yüzünde bir çakal ısırığı vardır.

wiki
Yazı Müziği : [ Coldplay - Scientist ]

29 Nis 2008

ACININ DUVARI AŞILINCA



Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.



a. nesin



27 Nis 2008

Power Metal

Power Metal müziği Almanya ve İskandinavya öncülüğünde doğmuş ve yoluna devam etmiştir. Bilinen en eski power metal şarkısı Rainbow'un 1976 yılında çıkardığı "Stargazer" şarkısıdır...

Power metal tam manasi ile 1980'li yılların başında Alman grubu Helloween ile başladı. Iron Maiden ve Judas Priest'ten etkilenen grup özellikle "Keeper Of The Seven Keys" albümü ile zirveye ulaştı. Power Metal aslında 1970'li yılların Rock gruplarından kalma bir mirastır. Değişen müzikalite içinde 70'li yılların Rock gruplarının müziklerine biraz daha tempo ve melodi eklenmiştir. 70'li yılların gruplarının kullandıkları kişisel yaşam hikayeleri, tarihsel olaylar, sosyal yorumlar ve yaşamın gerçeklerini konu alan şarkı sözlerine ek olarak yeni gelişen power grupları şarkı sözlerinde kozmolojik ve metafiziksel konular eklenmiş. Ayrıca bilim kurgu, mitoloji ve fantezide şarkı sözlerinde yer almıştır. Özellikle Tolkien ekolünden gelen gruplar ön plana çıkmışlardır. (Blind Guardian, Iced Earth ve son zamanlarda Elvenking)

Power metalde vokaller genellikle normaldir. Yani bir death metal vokali gibi değildir. Bununla beraber iyi bir power metal vokalisti olmak için gerçekten güçlü bir sese ihtiyaç vardır. Vokal oyunları yapabilecek, sözlerdeki duyguyu vokali ile verebilecek iniş ve çıkışları yapabilecek, ses eğitimli kişiler tercih edilir. Genelde konservatvuar eğitimi almış kişiler ön plandadır. Power metal grupları klasik metal grupları düzenindedir, iki gitar, bir bas gitar, bateri ve vokalden oluşur. Bazı gruplar klavye de kullanmıştır. İtalyan Rhapsody gibi gruplar ise senfonik enstrümanlar (keman, yan flüt, pan flüt, viola vb..) kullanarak müziklerini zenginleştirmiştir.

Power Metal, Heavy metalden müzik ritmi (buradaki anlatım 4/4 ve 3/4 lük müzik altyapıdır, metronom kullanılarak yapılan, üzerinde ciddi çalışma ve emek harcanan müzik altyapısı) ve tempoyu almıştır. Şarkılarda inişler ve çıkışlara çokça rastlanır. Bir power şarkısını dinlerken sözlerini anlamasanızda vokalistin ses tonundan şarkıdaki mutluluğu yada üzüntüyü, melankoliyi hemen yakalayabilirsiniz. Vokal genelde gruptaki diğer elemanların arka alan vokalleri ile beslenir, bir koro havası yaratılır.

Gitar riffleri daha komplike, üzerinde çalışılmış yüksek gitar tekniğine dayanan rifflerdir. Zaman zaman akustik gitar kullanılarak daha melodik bir hava yaratılır. Bas gitar ve bateri genelde ritm enstrümanları olarak kalır ve ön plana çıkmazlar.

Thrash metalin içindeki o sertliğe karşın, power metaldaki melodi; dinleyicileri iki ayrı kitleye bölmüştür. Fakat Iron Maiden ve Judas Priest'in öncülüğünü yaptığı power metalde daha sonra Amerikan kaynaklı gruplar devreye girmiştir. Attacker, Jag Panzer, Iced Earth, Liege Lord, Savatage ve Queensryche. Buna karşı olarak Avrupa'dan Helloween, Gamma Ray, Blind Guardian, Running Wild ve Grave Digger ön plana çıkmışlardır. Burada özellikle iki gruba özel paragraf açmak gerekir Blind Guardian ve Iced Earth; tartışmasız power metal müziğin en iyi ve en ünlü gruplarıdır.

Blind Guardian :1988 yılında müziğe başlayan Almanya'lı bir gruptur ve çok ciddi bir Tolkien hayranıdır. Hatta "Yüzüklerin Efendisi" serisi çekildiği zaman çok tartışılmıştı, filmin müziklerinin Blind Guardian tarafından yapılması yönünde. Grubun vokalisti Hansi "Hiçbir ücret almadan filmin müziklerini yapmak isteriz" demişlerdi ama Peter Jackson (Yönetmen) olaya biraz ticari baktığı için Enya gibi şarkıcıları seçti. Hayranlar açısından bu büyük bir hata idi ve büyük hayalkırıklığı yarattı. Grup 1998 de çıkardığı Nightfall in Middle-Earth albümünde tamamı ile Yüzüklerin Efendisini konu almış ve bütün şarkılar bu seri üzerine yazılmıştı. FRP ve Tolkien hayranları; müzik zevkiniz ne olursa olsun, eğer bu albümü dinlemediyseniz çok şey kaçırmışsınız demektir. Acil olarak albümü alın ve sözleri ile beraber albümü hazmedin.(Her ne kadar FRP ve Power Metal iç içe geçmiş iki kültür gibiysede, birbirinden haberi olmayan fanlar hala mevcut.)

Iced Earth : 1991 yılında Iced Earth albümü ile müzik piyasasına dalan grup, gerek müzik teknikleri gerekse şarkı kaliteleri ile hemen diğer gruplardan sıyrılmış ve kendilerini göstermiştir . Efsanevi Melancholy şarkısını dinlememiş metal dinleyicisi hemen hemen yoktur denilebilir. Son çıkardıkları 2004 Glorious Burden albümünde Amerikan İç savaş tarihine değinen grup, Power Metal tarihinin en iyi iki grubundan birisi olmayı haketmiştir.

Son senelerde değişik ülkelerden gruplar piyasaya çıkmış ve gerçekten son derece kaliteli albümler yapmıştır.Bunların en önemlileri Finlandiya'dan Sonata Arctica, Brezilya'dan Angra, italya'dan Rhapsody ve Elvenking....

YAZI MÜZİĞİ: [ Iced Earth - Melancholy ]

Black Metal



Tartışmaya açık olarak gösterilsede Venom tarafından ortaya çıkarılmış bir türdür. En extreme formu olan ise liriklerde ökültizm'i konu alanlardır. Bu exterme formda Hırıstiyanlığın kusurları ortaya çıkarılır ve geleneklere saygısızlık vardır. Daha ılımlı formların da ise ökültizm karşıtı ya da yanlısı bir tutum olmadan, makyajlar, imaj ve liriklerde ele geçen her şeyden istifade söz konusudur. Her iki formda da bolca, haç, kafa tası, siyah deri ve duman kullanılır. Eski örnekleri Mercyful Fate, Venom,burzum, Morbid Angel, Deicide, Slayer ve Bathory'nin ilk dönemleri sayılabilir. Daha yakınlarda ise işi kiliseye götürebilen Norveç'li gruplar vardır. Bu dönemin örnekleri ise Witchfinder General, Witchfynde, Quartz, Mayhem, Marduk, Dark Throne, gibi gruplar sayılabilir. Her iki dönemin de pekçok grubun, daha çok korku yaratan imajla etki yaratma çabası dikkat çekmektedir. Olayın diğer tarafında da Hırıstiyan Rock vardır ki en ünlü örneği Stryper, dinlemeye en çok değeni ise Mass, en parlak örneği ise Trouble olarak gösterilebilir
YAZI MÜZİĞİ: [ Mercyful Fate - The Witches Dance ]

GOTHIC METAL

Ortaçağa ait zindanlar, ejderhalar, klasik, doom korolar ve düşsel lirikleri
vardır. Rainbow'da belirgin olan bu tür, bazı Sabbath, Prıest, Dıo, Maiden parçalarında da yer almıştır. Daha sonraları Yngwie Malmsteen, Savatage ve Mercyful Fate gelmiştir. Bu günlerde ise bu türe örnek olan gruplar ise; Cemetary, My Dying Brıdeve Paradıse Lost olarak sayılabilir. Liriklere bakacak olursak; Kaleler, ejderler, vampirler, şovalyeler, büyücüler ile Avrupa'ya aittir. Sound ise karanlık ve özellikle gitar sololarında, klasik müzikten etkilenmiş bir "Euro" sound'dadır. Teknik açıdan etkileyici olmakla birlikte, kasvetli ve ciddi tonlar bir kaç albüm sonra sıkıcı olabilir. Gotik Metal, uçlara yaklaştıkça doom ya da death'e dönüşür.

YAZI MÜZİĞİ: [Cradle of Filth - A Gothic Romance ]

25 Nis 2008

Angut

Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut" .Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böyle boş boş
bakınca hemen "Angut musun ?" der günümüzün insanı.. .

Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde. Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o
anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda bekler...

İşte bu canlının yaptığı en büyük "Angut"luk budur.Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey değildir. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elini
uzatsanız dahi oradan kaçmaz.

Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan". keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.

Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha düşünün.Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde.

Dünya nüfusu 100 kişi olsa

Yazı Notu: Bilinen bi yazı ama güzel.Herkes herşeyi bilecek diye bi kaide yok :) bilmeyen arkadaşlar için yeniden paylaşmak istedim ;) eee.. öğrenmenin yaşı yok, sonra aile gibisi yok :) vs. vs.

Dünya nüfusunu, mevcut halklarin nispetlerini muhafaza ederek, 100 kisilik bir köy kadar küçültebilseydik bu köy söyle olacakti:

57 Asyali:

21 Avrupali,

14 Amerikali (Kuzey,Orta, Güney)

ve 8 Afrikali

Bunlarin 52'si kadin , 48'i erkek olacakti

30 beyaz , 70 beyaz ( + + )olmayan,

30 Hiristiyan, 70 Hiristiyan olmayan,

89 heteroseksüel , 11 homoseksüel

6 kisi bütün servetin % 59'una sahip olacakti ve bunlarin hepsi ABD kökenli olacakti.

20 kisi iyi evlerde yasayacakti,

30 kisi okuma-yazma bilecekti,

1'i ölmek üzere , 1'i de dogmak üzere olacakti.

1 kisi bilgisayar sahibi,

1 kisi de (evet, sadece 1 kisi) üniversite mezunu olacakti.

Simdi sunlari göz önünde bulundurun:

Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile, aç kalma korkusu ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.

Tutuklanmaktan , iskence görmekten yahut öldürülmekten korkmadan ibadethaneye gidebiliyorsaniz 3 milyar kisiden daha iyi bir sansa sahipsiniz.

Buzdolabinizda yiyeceginiz , üzerinizde elbiseniz ve basinizi sokup uyuyabileceginiz bir eviniz varsa,
dünyadaki insanlarin % 75'inden daha zenginsiniz.

Bankada ve cüzdaninizda para varsa, dünyanin en imtiyazli % 8'i arasindasiniz

Anneniz , babaniz sag ise, siz bu dünyada nâdir kisilerden birisiniz.

Birisi sizi düsündü ve bunu gönderdi, çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.



YAZI MÜZİĞİ : [ Jose Padilla - Adios ayer ]

24 Nis 2008

Nazım Çizimleri


Atiq Shadid - Afganistan
Hule Hanusic - Avusturya İsmail Doğan - Belçika Hasan Fazlic - Bosna HersekCarlos Augustor - Brezilya Cival Einstein - Brezilya Cival Einstein - Brezilya Jorge Barreto - Brezilya
Luiz Carlos Fernandes - Brezilya

Rumen Dragostinov - Bulgaristan
Tsocho Peev - BulgaristanPavel Hanak - Çek Cumhuriyeti

çizimlerden şunları çıkardı
Atiq Shadid - Afganistan (inanç)
Hule Hanusic - Avusturya (cesaret)
İsmail Doğan - Belçika (Özgürlük)
Hasan Fazlic - Bosna Hersek (felsefe)
Carlos Augustor - Brezilya (dram)
Cival Einstein - Brezilya (Kahramanlık)
Jorge Barreto - Brezilya (kültür)
Luiz Carlos Fernandes - Brezilya (siyaset)
Rumen Dragostinov - Bulgaristan (ideoloji)
Tsocho Peev - Bulgaristan (devrim)
Pavel Hanak - Çek Cumhuriyeti (kimlik)

YAZI MÜZİĞİ: [ Zülfü Livaneli - Sevdalı Başım
]

23 Nis 2008

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler


Nazım Hikmet.

Türkler ve Yüzüklerin Efendisi

Yazın tarihinin en çok okunan eserlerinden "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesini yaratan İngiliz yazar John Ronald Reuel Tolkien'in, diğer eserlerini de üzerine inşa edeceği mitolojiyi yaratırken Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya göçü ve İstanbul'un fethinden ilham aldığını öne sürenlere, Tolkien'in acımasız ırklardan "Uruk-hai"leri yaratırken yörüklerden esinlendiğini söyleyenler eklendi.

1973'te 81 yaşında ölen yazar Tolkien, Orta Dünya mitolojisindeki ırk, olay ve yerlerin alegorik anlamlar içermediğini hayattayken birçok kere dile getirmiş olsa da, ork, elf, cüce, ent ve diğerlerine derin açıklamalar yükleyenler her zaman oldu. Bunlardan en yaygını, İngiliz edebiyatı profesörü Tolkien'ın 10 yıla yakın süren çalışmanın ardından 1948'de tamamladığı "Yüzüklerin Efendisi"nde Dünya Savaşları'ndan ilham aldığı şeklindeydi.

Ancak şimdi Tolkien'in orkları yaratırken Türklerden ilham aldığı, Mordor'un Anadolu olduğu, fesat bir kuşatma altındaki Arnor ve Gondor'un Roma ve Bizans, "Orta Dünya"da üçüncü çağda 2002 yılında meydana gelen "Büyük Felaket"in ise 1071'de Malazgirt Savaşı'nın ardından Doğu Anadolu'daki dağlık bölgelerin (Minas İthil) düşmesi ve Selçukluların Anadolu'ya girmesi olarak yorumlanıyor.

Uruk Hai=Yörük

İngiliz tarihçi Noel Malcolm, Roger Crowley'nin "Son Büyük Kuşatma: 1453" isimli kitabına Daily Telegraph gazetesi için yaptığı eleştiride şu ifadeleri de kullanıyor:

"Küçük bir okul çocuğuyken bile, Yüzüklerin Efendisi'ndeki Minas Tirit kuşatmasıyla Konstantinopolis kuşatması arasındaki esrarengiz benzerlik dikkatimden kaçmamıştı. Bir tarafta eski soylularıyla, güzel, surlarla çevrili kent ve savunmaya yardım için gelen bir avuç maceraperest; diğer tarafta despot bir yöneticinin altında kötülük yağdıran sürüler. Doğu'da kocaman Mordor'un Anadolu'ya nasıl benzediğini görebilmek ve durumu fark edebilmek için yalnızca haritaya bakmalısınız."

3. Dünya'daki Kuşatma: Malazgirt

Malcolm, Tolkien mitolojisinin en acımasız yaratıklarından olan "Uruk-Hai"lerin, yörüklerden esinlenerek kurgulandığını da söylüyor. Malcolm'a göre orklar ve gulyabaniler (goblin) arasında bir yerde duran "Uruk-Hai"ler, Osmanlı ordusunda yedek asker olarak ön saflarda görev yapan yörüklere karşılık geliyor. Yörüğün İngilizce yazılışı "yuruk" ile "Uruk" kelimesi arasındaki benzerlik de Malcolm'un bu aaaine güç kazandırıyor.

Noel Malcolm, Milliyet'e de şu açıklamayı yaptı: "Genel görüşüm coğrafya üzerine dayanıyor. Orta Dünya kurgusunda; kuzeybatıda hobbitlerin toprağı (güzel, kırsal İngiltere), cüce madencilerin yaşadığı dağlar (Alman geleneklerini ve mitolojisini yansıtıyor), ortalarda bir yerde yarı Saksonların ülkesi yani Rohan, kuşatma altındaki asil kadim kent ise ileride, güneydoğuda ve Karanlık Lord'un toprağı buradan daha doğuda. Başka bir ifadeyle (Yüzüklerin Efendisi) açıkça Avrupa'nın kültürel-mitolojik haritasını yansıtıyor. Sauron (Karanlıklar Efendisi), mükemmel bir despot örneğidir ve Batı Avrupa geleneği, Sultan'ı doğu kaynaklı despotizmin baş örneği olarak tanımlamıştır. Benim de bahsettiğim Yörük - Uruk bağlantısının dışında da bulunabilecek çok bağlantı olabilir."

Tolkien'in de bir Türk düşmanı olabileceği yargısına varmamak gerektiğini vurgulayan Malcolm, "O sadece bütün değişik mitleri ve kültürel anıları kullanarak, bunların yeni bir senaaaini yarattı. Doğulu göçebelere karşı duyulan korku, Avrupa kültürünün halk edebiyatının bir parçasıdır. Tolkien de bunu kullandı" dedi.

Gulyabanilerin saldırı tarihi 1453!

"Yüzüklerin Efendisi" serisini Türkçeye kazandıran Tolkien uzmanı Bülent Somay, orklar yaratılırken Türklerden esinlenildiği şeklinde İngiliz Daily Mail gazetesinde geçen yıl çıkan bir haberi "saçmalık" diye tanımlamıştı. Somay, "Mordor, kesinlikle Türkiye olamaz. Bu iddia, sadece Türkiye'nin AB üyelik süreci nedeniyle Avrupa kıtasında baş gösteren Türk korkusunu kışkırtmak amacıyla ortaya atılmış olabilir" demişti. (8.7.2005 - Milliyet)

Ancak Tolkien'in "Noel Baba'dan Mektuplar" isimli eserinde de Gulyabanilerin saldırı tarihi olarak İstanbul'un fethedildiği yılı yani 1453'ü işaret etmesi akıllara Tolkien'in özel bir Türk saplantısı olabileceğini getiriyor. Türkçe'ye de çevrilen kitaptan bu bölümün 16 yaşındaki çevirmen Roksan Çağlar'ın inisiyatifiyle çıkarılması da geçen aylarda gündem yaratmıştı. Bülent Somay bu konuda da "Orklar 250 şeyi birden temsil ediyor olabilir ve bunlardan bir tanesi belki de Türklerdir" açıklamasını yapmıştı. (27.1.2006)
Avustralyalı tarihçi David Bofinger'ın Gondor'u Bizans ile özleştiren alternatif çalışması ise Tolkien'in ortaçağdan sistematik bir şekilde yararlandığını, ortaçağ tarihini, kendi yarattığı mitolojiye uyarladığını öne sürüyor.

Bofinger'ın aaaine göre Roma-Bizans tarihindeki bazı gelişmelerin Arnor-Gondor tarihlerindeki karşılıkları şu şekilde:

Kuruluş miti

ROMA-BİZANS: Yok edilen Troya'dan kaçan mülteciler
ANDOR-GONDOR: Numenor'un yıkılmasından sonra kaçan mülteciler

Bölünme

ROMA-BİZANS: MS 300'den sonra Doğu ve Batı
ANDOR-GONDOR: İkinci Çağ'ın sonunda kuzey ve doğu olarak

Eski imparatorluğun çöküşü

ROMA-BİZANS: 5-8'inci yüzyıllar arasında Frank, Vizigot, Ostrogot, Vandal, Anglo Sakson, Arap istilaları
ANDOR-GONDOR: 12-14'üncü yüzyıl arasında Cardolan ve Arthedian'ın Angmar tarafından yıkılması

Doğu'da felaket

ROMA-BİZANS: 1071'de Doğu'da, dağlık bölgelerin, Anadolu kıyılarının Selçuk Türklerininin eline geçmesi

ANDOR-GONDOR: Üçüncü Çağ'da, 2002'de Doğu'daki dağlık bölgelerin (Mordor sınırındaki Gölge Dağları) ve bol nehirli Ithilien'in orkların eline geçmesi.

Daha önce Daily Mail gazetesinde yer alan "Tolkien'in Ork Lokumu" başlıklı bir makalede de şu önermelerde bulunulmuştu:

MORDOR: TÜRKİYE "Tolkien'in Orta Dünya haritasıyla Avrupa haritasını üst üste koyarsanız belli başlı iklim, bitki örtüsü ve zoolojik işaretlerin aynı olduğu görülür. Karanlıklar Prensi Sauron'un diyarı Mordor, hem konum hem de şekil olarak Türkiye'dir."

KARA LİSAN: TÜRKÇE Orkların lisanı "Kara Lisan"ın da Türkçe ile benzerlikleri vardır. Tolkien'in Nurnen Denizi çevresinde yaşayan köle insanlar Ermenilere, Nurnen Denizi de Van Gölü'ne benzetilebilir."

PELARGİR: İSTANBUL "Hobbitlerin yaşadığı Shire, İngiltere'nin ortası olabilir. Gondor ise Akdeniz'e kıyısı olan İtalya ve Yunanistan'da, Rohan Doğu Avrupa ormanlarında bulunabilir. Gondor'un başkenti Minas Tirit Venedik'le, Pelargir ise Konstantinopolis (İstanbul) ile karşılaştırılabilir."

Kaynak: Milliyet

Yazı Müziği..

22 Nis 2008

Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı...

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı
Yani Tahir Zühre'yi sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil..

Nazım Hikmet

ANI YAŞA

YAŞA SEN

Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...

Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
yazmışsın bana...

Her şeye boşver ve aşkı yaşa...
İlle de büyük aşk olması gerekmez;
yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...

Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...

Sevgide geleceği düşünürsen aşkı, bombok edersin. Sakın haaa...
Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...

Her şeye boşver; öylesine sev ki,
sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev,
bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...

Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...

Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.

Aslolan aşktır yaşamda...

Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
aşkı yaşayarak sev...

İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...

Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç
düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...

Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...

Yüce şeyler düşünme severken,
sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin
kendisinden daha yüce bir şey olamaz..

Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...

Sakın kuşkulara kapılma.
Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...

Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
Sakın bu aptallığı yapma...

Severken yirmi yıl sonrasını değil,

yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
sevinin içine edersin...

An an yaşa, derin derin hem de...
Afferin sana...

Çok sevindim. İşe güce boşver.
Artık sana ne Surname'yi,
ne de başka şeyi soruyorum.

Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
sevilmeyince de tastamam boşver ve
o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...

O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda onun koynuna girmek için
kendi kollarımızla kendimizi sararız...

O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...

Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!

Hadi, sevgiyle öperim.
Yaşa sen! ...

Aziz Nesin

Loch-Ness Canavarı




1500 yıldan beri İskoçya'daki Loch Ness gölünde yaşayan, ne oldu?u tanımlanamayan bir deniz yaratığı olduğu söyleniyor. (ingilizler buna kısaca Nessie diyorlar.)

Gölde bir canavar yaşadığına dair ilk söylentiler, 6. yüzyılda çıkmış, İrlandalı bir keşiş Nessie'yi görmüş ve söylentiye göre, insanları yemesinden korkarak, onu vaftiz etmiş.

1934 yılında İngiliz Dr. Robert Kenneth Wilson, sözde canavarın bir resmini çekmiş, resmi birçok uzman incelemiş ve gerçeğe benzediği söylenmiş ama bir ağaç kütüğü filan da olması mümükün denmiş..

1990'ların başında canavarın izini sürmek için bir keşif ekibi kurulmuş, ekibin iki üyesi David Martin ve Alastair Boyd resmin sahte olduğunu ö?renmişler.

Yine de insanlar göle gelip, canavar var mı, yok mu öğrenmek istiyorlar, peki ama varsa bu nasıl bir yaratık? Belki büyük bir balık...kimisi onun yüzebilen bir fil oldu?unu bile iddia etmiş Yok artık! Daha neler!!

2001 yılında Uygulamalı Bilimler Akademisi, garip bir yaratığın V biçimindeki kuyruğunun sudaki görüntüsünü videoya kaydetmiş! Bazıları bunun tarih öncesi çağlardan kalma, büyük, neslinin son örneği bir deniz yaratığı olabileceğine inanıyor. Yüzlerce yıldan beri, böyle bir yaratığı gördüğünü söyleyen pekçok insan var...

Profesyonel cihazlarla, 600 adet sondayla suyun dibi taranmış, ama hiçbir ipucu bulanamamış, 2003'de BBC böyle bir canavarın olmadığını duyurmuş.

Bu duyuru, her yıl 40 milyon meraklı turistin bölgeye gelip, kıyıda kamp kurmasını engellemiyor

Böylece İskoçya'nın turizm gelirine büyük fayda sağlanıyordur herhalde

Sonuçta, Loch Ness canavar? gerçekten yaşıyor mu? Hala belirsiz...



MEM-U ZİN

Cizre Beyi, Mir Zeynuddin'in Zîn ve Sitî adlarında iki tane bacısı vardı.
Zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi. Bey onu çok severdi. Sitî ise esmer,
selvi boylu biriydi. Tacdin, Beyin Divan Vezirinin oğluydu. Hikâyenin ana
kahramanı Mem ise Tacdin'in manevi kardeşi ve dostuydu. Botan bölgesinde
baharın müjdecisi olan Mart ayında (21 Mart Newroz) , eğlence ve bayram
günlerinde çoluk - çocuk bütün Cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi.
İşte böyle bir günde Mem ile Tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve
kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar. Şenlik alanına vardıklarında
erkek kıyafetli iki kişiyi görürler. (onlar Sitî ile Zîn'di) Onları görür
görmez ikiside yere düşüp bayıldılar. Sitî ile Zîn bayan kıyafetli iki
erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzeklerini onların parmaklarına
geçirip oradan ayrılırlar. Mem ile Tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin
ve sersem onlduklarını görürler. Bu esnada Tacdin Mem'in parmağında, üzerinde
Zîn yazılı mücevheri fark eder, Tacdin Mem'ın parmağına doğru elini
uzatınca Mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde Sitî
yazılmış olan yüzüğü görür. İkiside Sîti ve Zîn'in ne yapmış olduklarını
anlarlar. Sitî ile Zîn dadıları olan Heyzebun'a anlatırlar. Dadıları bir
hekim kılığına girerek hasta olan Mem ve Tacdin'in yanına varıp, Sitî
ve Zîn'inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister. Tacdin
yüzüğü geri verir. Fakat Mem 'bununla yaşıyorum' diyerek yüzüğü vermez.
Mem ile Tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar. Bunun üzerine Tacdin
için Cizre'nin önde gelenleri Cizre Bey'inden Sitî'yi Tacdine isterlerler.
Bey, Tacdin'e Sitî'yi verir. Böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır.
Aslen Botanlı olmayıp İran'ın bir köyünden (Merguverli) olan Beko, Bey'in kapıcısıdır.
Tacdin Beko'yu hiç sevmez. Bey'e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık
olmadığı söyler fakat bey: 'değirmenimiz onunla dönüyor. Köpekler de
kapıcıdırlar' der. Beko, Bey'in Zîn'i Mem'e vermemesi için 'Efendim,
Tacdin kendi tarafından Zîn'i Mem'e vermiş.' Bunun üzerine kızan Bey,
'and içerim ki; Zîn'i eş olarak Mem'e vermeyeceğim' der. Bey'in ava çıktığı
bir günde Mem Zîn'i görmek için bahçeye girer. Mem'i gören Zîn birden yıkılıverir
yere. Ava giden Bey,
avdan dönünce Mem'i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür. Mem
'Beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra
kendimi burda buldum'der. Bey'in yanında bulunan Tacdin abanın altında
Zîn'in saçlarını görür, durumu anlayan Tacdin Bey'i ikna ederek divana
doğru götürür. Daha sonra eve gidip Sitî ve çocuğunu evden çıkararak,
evi ateşe verir. Böylece Mem ile Zîn'in kurtuluşu için Tacdin evini feda
eder. Emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler. Beko'nun oyunlarıyla
beyle satranç oynamaya ikna edilen Mem başlangıçta ilk üç oyunu alır. Beko
Mem'in iyi oynadığını görünce Mem'in yönünü Zîn'e doğru çevirir. Zîn'i görüp
hayallere dalan Mem, Bey'e yenilir. Sevgilisinin Zîn olduğunu öğrenen bey Mem'in
zindana atar. Bir seneye yakın zindanda kalan Mem, Zîn'in hasretine dayanamayıp
ölür. Mem'in cenazesinin kaldırıldığı esnada Tacdin Beko'yu görüp öldürür.zin yapıştığı Mem'in mezar taşında canını verir. Bey, Zîn'i gömmek
için Mem'in mezarını açtırarak Zîn'i sarktığı esnada şöyle seslenir:
'Memo! Al sana yar! der.
İşte o gün bugündür, yan yana duran mezarlarından dünyanın hiçbir yerinde yetişmeyen çiçekler açar, eşine rastlanmayan kokularla. Çünkü toprak aşkın yoldaşıdır.”






Yazı Müziği: [ ez aşık e çave teme]




21 Nis 2008

Kıyamet Alametleri


Eşrâtu's-Saa), âhir zamanda (zamanın sonları) ortaya çıkarak Kıyâmet'in yaklaştığını, kopmak üzere olduğunu gösteren belirtiler. Bu belirtiler genellikle Küçük Alametler (Alâmât-ı Suğra) ve Büyük Alametler (Alâmât-ı Kübrâ) olmak üzere iki bölüm halinde incelenir.

Kur'an, Kıyâmet'in zamanını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini belirtir (el-A'raf, 7/187; Lokmun 31/34; el-Ahzab, 33/63). Buna karşılık yaklaştığını (el-Zümer, 54/1), yakın olduğunu (en-Nahl, 16/77), ansızın geleceğini (el-A'raf, 7/187) bildirir. Kıyâmet alametlerinin belirdiğini (Muhammed, 47/18) ifade etmekle birlikte bunlar hakkında bilgi vermez. Ancak, "Saat yaklaştı, ay yarıldı yarılacak" (el-Kamer, 54/1) âyetinin ikinci bölümünün "ay yarılacak" biçimde anlaşılması durumunda, bu olay Kur'an'da anılan tek Kıyâmet alameti olma özelliği kazanır.

Hadis külliyâtları ise Kıyâmet'ten önce ortaya çıkacak alametlerden söz eden çok sayıda hadis ihtiva eder. İslâm bilginleri hadislerde dile getirilen alametleri nitelikleri açısından değerlendirerek bunları Küçük Alametler (Alâmât-ı Suğrâ) ve Büyük Alametler (Alâmât-ı Kübrâ) olmak üzere iki başlık altında toplamışlardır. Âhir zaman olarak tanımlanan Kıyâmet öncesi donemde dini duygu, düşünce ve davranışların zayıflaması, dini kurallara gereken önemin verilmemesi, ibadetlerin terkedilmesi, ahlaksızlığın çoğalması biçiminde kendini gösteren Küçük Alametler'in başlıcaları şu şekilde sıralanabilir:

a) İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58).

b) İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)

c) Câriyenin efendisini doğurması (Müslim, İmân, 1).

d) Hicaz'da bir ateşin çıkarak Busra'da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).

e) Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31).

f) İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17).

g) İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4).

h) Depremlerin çoğalması (Buhârî, Fiten, 25).

ı) Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî, Fiten, 25).

i) Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî, Fiten, 4; Müslim, Fiten, 18).

j) Yahudilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 341; Müslim, Fiten, 79-82).

k) Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (el-Ali en-Nâsif Tac, 5/335).

l) Kahtân'dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi Buhârî, Fiten, 23).Kıyâmetin büyük alâmetleri ise şu hadis-i şerifte toplu olarak zikredilir: Huzeyfetu'l-Gifarı (r.a)'den rivayet edilmiştir: Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Hazreti Peygamber yanımıza çıkageldi. Bize "Ne konuşuyorsunuz?" dedi. Biz de "Kıyâmet gününden konuşuyoruz" diye cevap verdik. Hazreti Peygamber" Şüphesiz on alâmet görülmedikçe kıyamet kopmayacaktır" dedi ve "Deccâl'i, dumanı(duhan), Dâbbetü'l-arz'ı, güneşin batıdan doğmasını, İsa (a.s.)'ın yere inmesini, Ye'cûc ve Me'cuc'u, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsünü, son olarak da Yemen'den çıkarak insanları Mahşere sürecek ateşin vuku bulacağını söyledi" (Müslim, Fiten, 39).

Kıyâmetin bu on büyük alameti başka hadislerce ya da İslâm bilginlerince şu şekilde açıklanır:

1. Deccal'in ortaya çıkışı: Deccâl, kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini'ni ve müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyecektir. Deccal'in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında "kâfir" yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine'ye ve Mekke'ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içerisinde istidrac türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine kıyâmetin büyük alametlerinden olan Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir (Buhârı, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 37, 39, 40, 91, 101, 110, 112).

2. Duhan'ın çıkışı: Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alametlerinden biridir (Müslim, Fiten, 39). Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü'minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır.

3. Dabbetü'l-arz'ın çıkışı: Kıyâmet'ten önce çıkacağı bildirilen bir yaratıktır. Kelime anlamı "yer hayvanı" demektir. Kur'an-ı Kerim'de "Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler" (en-Neml, 27/82) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber Dâbbetü'l-arz hakkında "Çıkacak olan kıyâmet alametlerinden ilki, güneşin batı tarafından doğması ile, bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin (hayvanın) zuhurudur. Bu iki alametten biri, arkadaşından evvel olur. Akabinde diğeri de onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir" (Müslim, Fiten, 118) buyurmuştur.

4) Güneşin Batıdan doğması: Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca iman edecek, ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII 307; Müslim, Fiten, 118).

5. Hazreti İsa (a.s)'ın inmesi: Ehl-i sünnet itikadına göre Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, hristiyanları İslâm'a davet edecek, Deccâl'i öldürecek, Hazreti Peygamber (s.a.s)'in şerîati ile hükmedecektir (Buhârî, Büyû, 102; Müslim, İmân, 242-247).

6. Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkışı: Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak "yeryüzünde bozgunculuk yapacak" (el-Kehf, 18/94) olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur (Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 3288). Hz. ZülKarneyn'in önlerine yaptığı seddin yıkılarak (el-Enbiya, 21/96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp-yıkarak harabe haline getireceklerdir. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir (Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., IV, 3291, 3374; Buhârı, Enbiyâ, 7; Müslim, Fiten, 1,2).

7.8.9. Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet'in büyük alametlerindendir (Müslim, Fiten, 39).

10. Yemen'den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi (Müslim, Fiten, 39).

Ebu Davud ve Tirmizi'nin Sünen'lerinde yeralan bazı hadislere göre Mehdî'nin çıkması da Kıyâmet'in büyük alametlerindendir (Sünen-i Tirmizî, IV, s.1-93: Sünen-i Ebu Davud, N. Şr. M.Abdul Hamid IV, 100, 106).

Hz. Peygamber (s.a.s), Kıyâmetin kötü insanlar ve kâfirler üzerine kopacağını bildirmiştir. Bu hadislere göre Kıyâmet kopmadan önce mü'minlerin ruhları alınacak ve onların âhirete göçmeleri sağlanacaktır (Buhari, Fiten, 5; Müslim, imare, 53).

19 Nis 2008

Güzel Ötesi

Sadeca bayanı degil total i değerlendirin :)

Resmi tam botutta görmek için resme olmadı BURAYA tıklayın

Medusa

Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar.


Medusa hayata çok güzel bir kız olarak başladığında, Athena onu çok kıskanmıştı. Poseidon'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüştü ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip oldu. Bu Athena için son derece aşağılayıcı bir davranıştı, o da Medusa'yı bir Gorgon yaparak cezalandırdı. Medusa, bir insan olarak doğduğu için ölümlüydü.

Bu cezayla yetinmeyen Athena, daha sonra,Perseus'a onu yakalayıp öldürmesi için yardım etti. Perseus, Medusa'nın başını kestiğinde, Poseidon'dan olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı fırladı. Kan damlaları Libya çöllerinde birer yılana dönüştüler. Daha sonraları bu yılanlardan biri Mopsus'u öldürmüştür.

Perseus Medusa'nın kestiği kafasını alıp gittikten sonra, Athena olay yerine geldi. Medusa'dan geriye ne kaldıysa inceledi. Derisini yüzüp Aegis'in markası yaptı. İki damla kanını da Kral Erichthonius'a biri hastalıklara deva, diğeri öldürücü bir zehir olarak hediye etti.

wiki

Yazı Müziği: [LUX - NOTHERN LİGHTS ]


18 Nis 2008

Cinayet

Ara sıra bu tarafa bakıversen
Hani bir de beni fark edebilsen
Neler olur bak yolunu bilirsen
Bir balışın yeter bir gülüşün beter
Ah bi de yanıma geliversen
Elini atıp beni alıversen
Neler olur bak dozunu bilirsem
Bir dokunuş yetre bir öpücük beter
Aynada kendini görmelisin
Ah sen cinayet sebebisin
Neden tevazu gösteresin
Ah sen ihanet sebebisin


Söz-müzik: Ete Kurttekin

17 Nis 2008

Müsaitseniz Size Aşık Olabilir miyim?

Birinci ses


"Müsaitseniz size aşık olabilir miyim?" dedi.
Karşısındaki bir an onu süzdü, başını öne eğdi.
Sanki "...Şimdi soruyorum büküp boynumu,
daha önceleri nerelerdeydiniz?" diyen eski bir
şarkıyı anımsamış gibiydi. Ama bunu karşısındakine
söylese bile ne ifade edecekti ki? Hayatta her şeyin
zamanlamasının tutması mümkün değildi ki zaten.
Kalbinin boş olduğu zamanlarda kimse karşısına çıkıp,
" Müsaitseniz size aşık olabilir miyim ?"
dememişti ki. Doğruydu işte sözler şiirler.
Aşkın kapıyı ne zaman nasıl çalacağı belli olmazdı.
Aşka randevu verilemezdi. O gelip bulur, ansızın
"cee!" diye karşına çıkabilirdi. İkinci ses birinciye,
"Senin adına çok üzgünüm , aşkına karşılık
veremeyeceğim için. Çünkü hayatımda birisi var,"
dedi, yürüdü gitti, ayaklarını sürükleyerek.
Birinci ses, sorusunun havada asılı kaldığını hissetti.
Ürperdi. Halbuki o, bir çok ikinci sesin yaptığı
gibi hayatında birisi olduğunu ondan saklayabilir,
yalan söyleyebilirdi. Oysa yapmamış, dürüst
davranmıştı.Birinci ses düşündü
"Tanrım, demek ki hala böyle birileri var hayatta.
Roman kahramanları yalan değilmiş."
Olmayacaktı bu aşk, belliydi işte de hayalindeki yüz,
beynindeki isim, kalbindeki çocuksu heyecan niye
silinmiyordu acaba? Müsait değildi bak, söylediği gibi.
Aşık olmaması gerekiyordu. Aşık olursa acı çekecekti,
kavuşamayacaktı ona. İkincinin sesi, yüzü, elleri,
tarzı yine de akılndan çıkmıyordu. Acaba o da
hoşlanmış mıydı kendisinden? Bunu öğrenmeyi
o kadar çok istiyordu ki? İyi de, hoşlansa bile
bunu söylemesi neyi değiştirecekti? İkinci ses,
hayatında birisi olmasına rağmen, o gün karşısına
onu beğenen, hatta aşkı için izin isteyen bir
Ses'in çıkmasına içten içe çok sevindi.
Gidip gelip aynada kendisine göz attı gün boyu.
İçini tarifsiz bir sevinç kaplamıştı.
Gururu okşanmıştı. Kalbi boş olsaydı,
"Evet" deyip, onunla birlikte bir aşka yelken
açmaktan açınmazdı. Acaba, mazeretini söylerken
bunları da söylese miydi birinci sese?
Yoo, duygularıyla oynamak istemezdi onun.
Bunca çürümüş ilişkinin arasında sevginin, aşkın
adı dama atılmışken birisinin ortaya çıkıp cesurca,
"Müsaitseniz size aşık olabilir miyim?" demesi,
inceliğin ve karşısındakine değer vermenin eski
şarkılarda, filmlerde kalmadığının kanıtıydı işte.
Aşk için izin istenmezdi, biliyordu? Telefonu ara
sıra, bilinmeyen bir numara tarafından aranıyor,
"Alo!" dediğinde kapanıyordu. Son açtığında,
"Sen misin?" dedi. Telefon kapanmadı.
Derin bir iç çekiş duyuldu. Birinci ses konuştu:
"MÜSAİT OLMASANIZDA BEN SİZE AŞIĞIM."
Sessizlik, ölüm kadar kesin ve uzun sürdü.
Aşk, ölümden daha çaresizdi o an.


Oğuzhan Akay

Yazı Müziği [rosey-love ]


Men baharin giziyam





bahar gelende men de bitirem göy çemende
men baharın gızıyam, göyneği gırmızıyam

uçmağa yok ganadım, gızıl laledir adım
çölü, düzü bezerem, elden ele gezerem

başımda al şalım var, yanağımda halım var
yeyilmerem acıyam, çiçeklerin tacıyam




(Nursac Öner Günhan)

"Çaresizsen Çaren Sensin!"

Resmi tam boyutta görmek için resme veya buraya tıklayın.

14 Nis 2008

Senden bana yar olmaz


senden bana yar olmaz
olsa vefakar olmaz

kışa çevirme yazimi
çalıp dinletme sazımı
küstürüp sen al nazımı
yaralıyam yaralı

her ağaçta bar olmaz
seven bahtiyar olmaz

yar ki yardan ayrılsın
ağlamaktır neşesi





cengiz özkan.

11 Nis 2008

ben her bahar pişman olurum..




ben her bahar pişman olurum
güneşe kanar baharlarım
orospu bir gülüşün gamzelerine
yaprak yaprak teslim olurum...

Y. Cumhur Gürbüz

Gül Ağacı Değilem Her Gelene Eğilem

Gül ağacı değilem
Her gelene eğilem
Çek elini elimden
Ben sevgilen değilem

Nice güle arzeyleyem
Kızıl gülem ben
Kollarını sar boynuma
Sevgilinem ben

Elimde eli yarim
Olmuşam deli yarim
Bugünüm böyle geçti
Sabahı bekle yarim


10 Nis 2008

Yasemin Göksu - Ateş Oldum

ateş oldum
yanar oldum
gönül verdim ya
şarap oldum
kadeh oldum
yere düştüm kırıldım

aşk ateşi iki kurşun
birin aldım ya

uçtum kondum
uçmaz oldum
kuş gönlüne sığındım
beşik ardım gurbet oldu
sine oldum vuruldum

oğul gördüm
kızım sevdim
gönül aldım ya
çocuk oldum
neler umdum
neler buldum yoruldum

aşk ateşi iki kurşun
birin aldım ya

küstüm sustum
sormaz oldum
ağlar oldum kavruldum
sevdiklerim eller aldı
yad ellere savruldum





güzellik, görenin gözündedir - margaret hungerford